Baştan uyarayım. Orta Avrupa Turu denince akla gelen Viyana Budapeşte ve Prag oluyor. Oysa bu rotada öyle güzel şehirler, kasabalar, öyle büyüleyici manzaralar var ki bahsetmeden olmaz. Bu sefer Gruppal ve uzman rehberleri eşliğinde çıktığım 8 günlük Orta Avrupa Turu boyunca kendimi kah bir masal kasabasında, kah zaman tünelinde Ortaçağ’da ya da bir binanın taş oymalı penceresine gözyaşlarıyla bakarken buldum.
İçindekiler
Avusturya’nın başkenti ve en büyük şehri Viyana turumuzun ilk durağıydı. Ama en büyük dediğime bakmayın hepi topu 2 milyon nüfuslu bir şehir. Dört Viyana bir Avusturya ediyor zaten. O kadarcıklar. Ancak buna rağmen tarih boyunca ve şimdi Avrupa’nın kültür ve politik merkezlerinden biri. Eh bu durumda ver yansın saraylar müzeler, köprüler katedraller.
Schönbrunn Sarayı, Aziz Stephen Katedrali, Belvedere Sarayı ve daha bir çok ihtişamlı yapıyı zaten gezeceksiniz. Ama benim ilgimi en çok Hundertwasser Evi ve hemen karşısındaki pasajlar çekti. Bu yapıların mimarı Avusturyalı sanatçı Friedensreich Hundertwasser tıpkı Balcelona‘nın Gaudi‘si gibi doğa ve renkleri adeta duvarlara çatılara balkonlara yansıtmış. Renkler ve desenler koyu ve soğuk taş duvarlardan öte özgürce dans ediyor. Viyana gezilecek yerleri başka bir yazıda uzunca anlatırım şimdilik şöyle bir özet geçeyim.
Viyana denince ilk akla gelen tabi ki Şnitzel oluyor. Üzerine tatlı olarak da enfes çikolatalı tatlıları Sacher Torte veya elmalı tarçınlı çıtır tatlı Apfelstrudel‘i yemeden dönmeyin. Ayrıca yanında hafif sütlü ‘melange ‘ kahvesi siparis edebilirsiniz. Biz gece katıldığımız Avusturya Grinzing Gecesi’de hepsini tatma imkanı bulduk .
Ünlü besteci WOLFGANG AMADEUS MOZART’ın toprakları Viyana. Her yerde onun izlerine rastlamak mümkün. Hal böyle olunca ünlü Mozart çikolataları bu şehirden alınacak en iyi hediyelikler bence. Ne demişler ‘sanat ruhun gıdasıdır’
Viyana turunuzu tamamlamadan
Liechtenstein Şatosu (Gargamel’in şatosu),
Baden Kaplıcaları sessiz sakin tertemiz sokaklarıyla bol şifalı suları, ünlü ve tarihi kumarhaneleri ve Avrupa sosyetesinin şaşalı düğünleriyle halen tam bir asilzade şehri. Sokaklarında dolaşıp şifalı sularından kana kana içilmeli.
Çek Cumhuriyeti’nin altın renkli başkenti Prag. Diğer tüm Orta Avrupa turu başkentlerinden ayrı olarak hemen hiç savaş yaşamamış ve ihtişamından hiç bir şey kaybetmemiş bir masal. Vlatava nehri kıyısına kurulmuş, köprüleri özellikle Charles Köprüsü -Karl Köprüsü– görülmeye değer. (Hem gitmişken üstünde dilek tutacağınız bir çok heykel bulacaksınız)
Eski şehir meydanına gittiğinizde (Old Town) muhteşem Barok dönemi binalarının yanında göğe doğru uzanan çift kubbeli bir kilise dikkatinizi çekecek önce. Burası Meryem Ana Kilsesi veya Tyn Kilisesi (Church of Our Lady before Tyn) Bu Gotik eser size bir şeyi anımsatıyor mu? Evet Walt Disney’in sembolü olmuş kuleler tam da burası işte.
Yine Old Town’da Prag’ın sembolü Astronomik Saat herkesi saat başı kendine toplamayı başarıyor. Hikayenini sonra uzunca anlatırım ama inanılmaz çalışma sistemi ve her saat başı yaptığı show nedeniyle bunu yapan usta kör oldu deyip bırakayım.
Gündüz etrafta koşuşturken hem karnım doysun, hem vaktim kalsın diyorsanız en iyi çözüm buranın dev sosisli sandwiçleri. Pek çok yerde ama özellikle Prag Old Town‘da yapılan bol soslu, karamelize soğanla yapılmış enfes sosisliler (No Pork diye baştan belirtmekte fayda var) 2 kişiye rahat yetiyor. Üstüne tatlı olarak her köşe başında enfes vanilya kokuları yayan ‘Tredelnik‘ tatlısını götürmekte bayda var. (Bizdeki Cennet Künkü benzeri, tarçınlı sıcacık). Akşam yemeği için mağara tarzı mekanlarda verilen Ortaçağ Akşam Yemeği’ni denemenizi ve meşhur ördek etini tatmanızı öneririm.
Orta Avrupa’da Bohemia bölgesindesiniz. Yani buradan alınacak en iyi şey meşhur Bohemia Kristalleri. Ancak meydanda çevresindeki alışveriş dükkanlarında çok sevimli hediyelikler özellikle buranın meşhur kuklaları en güzel hediyelikler arasında. Bu arada Prag’da para birimi Çek Kronu. Paranızı Old Town meydanında değil de ara sokaklarda bozdurmanızda fayda var. (Sıfır komisyon yazdıklarına bakmayın. Yüksek komisyon alıyorlar) Ya da en iyisi biraz yuvarlayarak çoğu yerde € ile de alışveriş yapabilirsiniz.
Aziz Vitus Katedrali,
Wenceslas Meydanı (Vaclav Meydanı)
Prag Kalesi,
Dans eden ev
İhtişamlı Prag Ulusal Müzesi mutlaka olmalı.
Orta Avrupa Turu üçlemesinde en sevdiğim şehir Budapeşte. İki yaka yedi tepe İstanbul’u hatırlattığından mıdır bilinmez. Bu şehrin yeri yalnız benim gözümde değil koskoca üzerinde güneş batmayan toprakların sahibi Osmanlı’nın da gözünde bir başka olmuş. Ondan sebep fethettiği her yerin vergisini İstanbul başkentine getirirken Budin’e el sürmemiş. Her kuruşunu Nazlı Budin’e harcamış. Nice hanlar hamamlar camiler medreseler yaptırmışlar ki şimdi yerinde yeller esiyor. Bundan sebep 160 yıllık Budin elden gidince ağıtlar yakılmış destanlar yazılmış nice şiirler yazılmış bu acı kayba
Ötme bülbül ötme, yaz bahar oldu,
Bülbülün figanı bağrımı deldi,
Gül alıp satmanın zamanı geldi,
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i .
Macaristan’ın başkenti Budapeşte herkesin bildiğinin aksine aslında 2 değil 3 parça. Tuna Nehri tarafından ayrılan ayırdığı kalelerin ve sarayların bulunduğu batı yakasındaki tarihi kısma BUDA (Budin) daha düz olan karşı yakaya ise PEŞTE, Roma döneminden kalma en eski yerleşim yerine de OBUDA deniyor
Budapeşte’de yaşamak adeta bir parkta yaşamak gibi. Şehrin her yerinde irili ufaklı parklar var. Hepsi de ulu ağaçlarla kaplı, tertemiz , bakımlı. Budapeşte’de 2 milyon nüfusa karşılık tam 19 park var, düşünün artık.
Budapeşte’de musluk suları içiliyor. Hatta Avrupa’nın en lezzetli suları buradan çıkıyor. Şehrin içindeki birbirinden şifalı 112 kaplıca bu şehri daha da özel hale getiriyor.
Macaristan halkının ataları (Hungarian) On Oğuz Boyundan olan Hun‘lardan yani Atilla‘dan gelmiş. Şehirde bir çok Atilla isimli Macar olasına şaşmadım bu yüzden. Günlük hayatta bir çok kelimenin Türkçe’yle çok benzer. Ama Budapeşte’de öyle çok dönerci, öyle çok ‘Török Kebap’çı var ki korkarım Türk soyundan gelen Macarlar yine Türk soyuna doğru hızla çoğalıyor.
Bu güzel şehrin öyküsünü için ‘Budapeşte Gezi Rehberi’ yazıma hemen bir göz atın
Macaristan’a gelmişken Macar Gulaşı yemeden dönülmez. Yanında patates püresi ve bizdeki kuskusa benzer bir pilavla sunulan gulaş bizim et sotenin biraz daha sulusu. Gruppal ile çıktığımız Orta Avrupa Turu boyunca en eğlenceli akşam yemeğini de Budapeşte’de çingene gecesinde yaşadık. Neşeli çigan müziği eşliğinde oynak çingene dansları, enfes yerel şaraplar ve Macar yemekleri tatmak için en güzel fırsat Budapeşte’de bir çingene gecesine katılmak.
Budapeşte alışveriş konusunda oldukça zengin. Şehrin sembolu kendine has tatlı acısı olan kırmızı biberler, acı biber sosları bence en güzel seçeneklerden. Budapeşte’den ne alınır diye düşününce ilk akla el yapımı güzel kostümlü oyuncak bebekler ve porselenler, el yapımı dantel ve tekstil ürünleri olabilir. Budapeşte’de en ucuz hediyelikleri şehrin büyük kapalı çarşısı Central Market Hall’de bulabileceğiniz de hemen ekleyeyim.
Kahramanlar Meydanı
Arslanlı Köprü (Zincirli köprü)
Balıkçılar Tabyası ( Matias Kilisesi)
Buda kalesi ve Çevresi
Gellard Tepesi
Tuna nehri tekne turu
ve tabi bizim için Gül Baba Türbesi
Szentendre (Nehir kıyısına kurulmuş huzurlu keyifli şirin kaplıca kasabası)
Estergon Kalesi ve Estergom Bazilikası
Budapeşte’de görülmeden dönülmeyecek yerlerin ilk başında yer alıyor.
Budapeşte’yi önceki gelişimde uzun uzun yazmış anlatmıştım. Budapeşte gezlecek yerler görülecek şeyler için ‘Yeni başlayanlar için Budapeşte’ yazıma hemen bir göz atmanızı öneririm.
‘Kralın Banyosu’ yani Karlovy Vary… 1370 yılında Çek Kralı IV Karl bir av partisine çıktığı sırada keşfediyor burayı. Sıcak suların şifasından öyle etkileniyor ki hemen buracıkta bir köşk yaptırıyor. İyi ki de yaptırır.
İncecik porselenleri ve sıcak çıtır kağıt helvaları ve Karlovy Vary Film Festivaliyle ünlü bu kaplıca kasabasının tepeden görüntüsü de sanki porselenden yapılmış bir kasaba gibi. Geldiğinizde mutlaka yarım saatinizi finüküler ile tepeye çıkmaya ayırın. Tepedeki kuleden sanki kuru boya kalemleriyle çizilmiş bir kasabası görecekiniz. İşte bu Karlovy Vary.
Muhteşem mimarisinin yanı sıra Karlovy Vary dünyanın en iyi kaplıca merkezlerinden. Buraya tarih boyunca pek çok ünlü şifa bulmak için geliyor. Karl Marks, Goethe, Beethoven Deli Pedro, Puşkin ve en önemlisi sevgili Mustafa Kemal Atatürk. 1918 Yılının haziran ayında böbreklerinden rahatsızlanan Mustafa Kemal yaklaşık 1 ay Karlovy Vary’de Carlsbad Plaza‘da kalıyor.
Bu süreyi de boş geçirmeyen Mustafa Kemal burada kaldığı sürede kör bir kadından Fransızca ve İngilizce’yi öğreniyor. Halen o günkü gibi saklanan otel odasına çıkıp bakmaya fırsatımız olmasa penceresinden bize baktığını hayal ediyorum. Yüreğimde kelebekler uçuşuyor, heyecanlanıyorum gözlerim doluyor…
Masalın adı Cesky Krumlov. UNESCO kültür Miras Listesinde yer alan bu minnak sevimli kasaba daha girer girmez insanı büyülüyor. Meydanda adeta renkli bisküvilerden yapılmış binalar, arnavut kaldırımlı dar sokaklar gel ve ‘bende kaybol’ hissi yaratıyor. Çekya‘nın Şirince’si diyebilirim. Gelmişken 13. Yüzyılda yapıldığı gibi aynen duran kaleye çıkıp şu anda hangi çağda yaşadığını sorguluyor insan. Kalenin ve kasabanın bir çok yerinde Harry Potter , İllüzyonist ve Tarantino‘nun Hostel filminin çekildiğini de ekleyeyim hemen.
Orta Avrupa turuna ve Cesky Krumlov’a her mevsim gelinir. Ama en iyi mevsim kesinlikle sonbahar. Vlatava nehri kıyısında sanki canlı bir tablo misali duran bu kasaba hakkında uzun uzun bahsedilmeyi çok hak ediyor.
Orta Avrupa Turu boyunca kesinlikle en dehşet verici yürek yakan anları burada hissedeceksiniz. İkinci Dünya Savaşındaki Nazi çalışma kamplarından biri Terezin.
Gestapo tarafından kurulan kampta yapılan işkenceler, ağır yaşam şartları, korkunç ölümler ve yaşanan insanlık dramının izleri halen gözle görülür elle tutulur halde Terezin Kampında. İnsanların parçalanarak yakıldığı krematoryum fırınlarıyla biten bu kısa ziyaret hafızalarınızdan uzun süre gitmeyecek izler bırakıyor. ( Küçük çocuklarla birlikte gitmenizi önermiyorum)
Eski Çekoslovakya elmasının diğer yarısı Slovakya. Slovakya’nın da sevimli başkenti Bratislava. Hızlıca bir turla eski şehri meydanında keyifli bir gezi yapacaksınız. Şehrin sembolu haline gelmiş ‘işine mola veren bir kanalizasyon işçisinin’ şapkasına dokunursanız bu şehre mutlaka tekrar geleceğinizi unutmayın.
Büyük müzik dahisi Wolfgang Amadeus Mozart‘ın henüz 6 yaşında Slovakya Kraliçesi Maria Teresa‘ya konser verdiği binayı en azından caddeden bir görün. Ayrıca Kraliçenin en sevdiği pastane olan Konditorei Kormuth‘da muhteşem klasik müzik eşliğinde antika takımlarla pasta ve çay sunumunun keyfini çıkarın.
Tüm Orta Avrupa Turu boyunca en ucuz market alışverişini de bu şehirdeki Billa Marketten yapacağınızı da bir kenara not edelim.
Orta Avrupa turunda bu kadar kuzeye çıkmışken hızımızı alamayıp Almanya topraklarına da dalıyoruz. Prag’dan yaklaşık 1,5 saat uzaklıktaki bu şehir kesinlikle gördüğünden çok daha fazla ilgiyi hak ediyor. Eski Doğu Almanya’nın zümrüd’ü anka kuşu gibi Dresden şehri. 2. Dünya savaşı sonlarında öyle bir bombalanmış ki şehrin yalnızca beşte biri ayakta kalabilmiş. .
Ancak Almanlar yine imkansızı başarmış. Tüm şehri aslına uygun olarak yenilemiş. Burayı eski muhteşem mimarisine yeniden kavuşturmuşlar
Göz alıcı yapıların ve doğal güzelliklerin birleştiği Dresden, gerçek bir açık hava müzesi. Kadim geçmişi ve Elbe Nehri’ne nazır konumuyla bir mücevheri andırıyor. Keşke biraz daha uzun kalabilseydik.
Orta Avrupa Turu için yeşil pasaport sahibi olmanız ya da çok girişli Schengen Vizesi almanız gerekiyor. Peki Schengen vizemi nasıl kolay alırım diye sorarsanız sizi hemen ‘Hızlı ve uzun Schengen Vizesi alma yolları’ yazıma bekliyorum.
© Copyright 2021. Tüm hakları saklıdır.
Bir cevap yazın