Mersin için birbirinden farklı yaşam tarzlarının olağanüstü bir dengede buluştuğu şehir. Mersin hakkında ilginç bilgilerden ilki bu şehir biraz Akdenizli, biraz Anadolu. Hem modern, ama muhteşem bir kültür ve tarih mirasına sahip. Mersin, yaylaları, mağaraları, kilise-manastırları, zengin deniz çeşitliliği ve bakır koylarıyla her göreni kendine hayran bırakacak kadar güzel. Ama Mersin hakkında ilginç bilgiler bu bildiklerinizle sınırlı değil.
İçindekiler
Mersin şehir merkezinde bulunan kalıntılara göre (MÖ 7000) yontma taş devrinden bu güne kadar yaşam hiç eksik olmamış. M.Ö. 5. Yüzyıl’da Heredot, Olimpos tanrılarının içeceği olan MERSİN bitkisinden esinlenerek bu isimle bahsetmiş. Yaban mersini bölgede tarım alanları dışında halen doğal olarak bolca yetişiyor.
Antik çağda KİLİKYA ismiyle anılan Mersin’de Persler, Asurlular, Hititler, Roma Uygarlığı ve Bizanslılar yaşamış. Bölgede halen bozulmadan duran derin izler bırakmışlar. Mersin 20’den fazla antik kente ve 400’den fazla Bizans köyüne ev sahipliği yapıyor.
Mersin’in aslında iki adı var. 2002 yılında değişmiş olsa da hala İÇEL adıyla da anılan bu şehir nüfus yoğunluğu açısından Türkiye’nin en kalabalık 10. şehri. İçel adının kökenine gelince; ilk kez XII. yüzyılda Göksu ırmağının iki yanındaki bölgeye Türkler “İçel” demiş. Dağlar arasından girilmesi ve görülmesi güç bir yer olduğu için Selçuklular’ın bölgeyi böyle isimlendirdiği düşünülüyor.
Arap-Alevi, Sünni, Ortodoks Hristiyan, Yahudi ve Türkler’in koyun koyuna aynı mezarlıkta uyuduğu çok zengin bir kültüre sahip Mersin. Bu şehirde bir çok benzersiz caminin yanı sıra, Latin Ortadoks kilisesinden Arap Ortadoks kilisesine kadar onlarca cami, kilise ve sinagog var. Halen oldukça karmaşık bir demografik yapıya sahip olan Mersin’de Yörük, Türkmen, Muhacir, Kürt, Arap kökenli nüfusun yanı sıra çok fazla sayıda göçmen de var.
Mersin hakkında konuşurken Tarsus’u ve Kleopatra‘yı anmamak olmaz. Güzel Mısır prensesi, kral babasının emriyle henüz 15 yaşında öz kardeşiyle evlendirilmiş. 3 Yıl sonra dul kalan kraliçe, ardından İskenderiye’ye sefer düzenleyen galip Roma komutanı Jul Sezar’la büyük bir aşk yaşamış. Bu sırada Sezar 50, Kleopatra ise henüz 20 yaşında. Ondan olan oğlu Sezarion ile birlikte Roma’da olduğu günlerde Sezar öldürülmüş.
Bu olaydan sonra güçlü komutan Antonius ile ‘sorunları çözümleme’ görüşmesi tam da Çukurova’nın en büyük kentlerinden Tarsus’ta gerçekleşmiş. (MÖ 42) Bu buluşma 10 yıl süren büyük aşkın başlangıcı olmuş. Tüm dedikodulara rağmen Kraliçe, büyük aşkı Antonius’a burada 3 evlat vermiş. Bütün hazinesiyle birlikte belki ömrünün en güzel yıllarını buradaki buluşmalarında yaşamış. İşlerin ters gitmesi sonucu Mısır’a geri dönen Kleopatra, 39 yaşında zehirli yılanla hayatına kendi elleriyle son vermiş. Tarsus’ta buluşma noktaları olan Kleopatra kapısı halen bu inanılmaz hayat öyküsünün şahidi gibi duruyor.
Mersin hakkında cennet diye bahsedilmesinin sebeplerinden biri de bu şehir yılın 300 gününü güneşli geçiriyor olması. Mersin 321 Km sahil şeridine sahip. Üstelik bunun üçte biri incecik kumsallardan ve plajdan oluşuyor. Kız Kalesi , Ayaş gibi çocuklu aileler ve engelliler için son derece uygun olan plajları var. Susanoğlu, Tisan, Yapraklı, Kapızlı, Kızlar Hamamı, Akyar, Altınorfoz ve daha bir çok mavi bayraklı plaj Mersin plajları ‘ndan yalnızca bir kaçı. Deniz tertemiz, hatta pek çok koyda deniz kaplumbağaları ‘Caretta Caretta‘ları ve Akdeniz Foku görebilmeniz mümkün.
Mersin gezilecek yerler deyince hemen herkesin aklına gelen bir çok mağara var. Bunlardan bazıları Cennet, Cehennem obruğu, Astım mağarası, İslam tarihinde büyük öneme sahip Eshab’ı Keyf mağarası da bu bölgede. Ancak henüz yeni keşfedilmiş bir mağara var ki bana göre diğerlerinden çok farklı çok özel. Gilindire Mağarası diğer adıyla Aynalı Göl.
Gilindire Mağarası Buzul çağında henüz Marmara denizi, boğazlar, hatta insanoğlu bile var olmamışken dinazorların yaşadığı dönemde oluşmuş. Mağaranın dibindeki gölün seviyesi dışarıdaki deniz seviyesinden 47 metre daha aşağıda. Daha ilginç olanı ise Aynalı Göl’ün ilk 10 metresi acı su, daha aşağısının ise tuzlu sudan oluşması. Göl hiç bir kaynakla beslenmediği için buzul çağında biriken deniz suyunun üzerine bin yıllar içinde damlayan tatlı suyun birikmesi ile oluştuğu tahmin ediliyor. Yalnızca bu sebeple bile yeryüzündeki iklim ve jeolojik değişikliklere ait dünyadaki ender kayıt noktalarından biri sayılıyor.
Sırtını Toroslar‘a yüzünü Akdeniz‘e dönmüş Mersin, ithalat ve ihracat kapasitesi açısından Akdeniz’in en önemli liman şehrilerinden biri. Bu anlamda Mersin hakkında ‘Halen İpek Yolu‘nun önemli bir parçası’ demek hiç yanlış olmaz. Mersin Limanı halen Türkiye’nin en büyük konteyner limanı ünvanına sahip. Yaş sebze meyve ihracatının yanı sıra tüm Anadolu’da üretilen bakliyat ürünleri de bu limandan sevk ediliyor. 15 metre su derinliğine sahip mega gemileri bile ağırlayabilen Mersin limanı kapasitesinin yanı sıra konum olarak da stratejik bir öneme sahip.
Türkiye’nin yaş meyve ihracatının %62’si narenciye. Üstelik bunun yarısı Mersin’de üretiliyor. Mersin narenciye üretiminde dünyada 8. Avrupa’da 2. sırada. (Birinci İspanya maalesef ) Öyle ki Türkiye’de yetiştirilen limonun %60’dan fazlasını yine buradan çıkıyor. Yani yediğimiz 2 limondan birisi bu bereketli toprakların mahsulü. Ancak ihracatta zengin gelir seviyesindeki ülkelere (Fransa, Almanya Hollanda vb) ürün satamıyoruz maalesef. En çok satış yapılan ülkeler Rusya, Ukrayna ve Irak
Ülkemizdeki ilk ‘Serbest Bölge‘ 1986 yılında yine Mersin’de kurulmuş. Hatta gümrüksüz ve özel ayrıcalıklarla ticaretin ve üretimin desteklendiği alanlar anlamına gelen Mersin Serbest Bölgesi yapılmadan evvel büyük bir yanlış anlaşılma yaşanmış. Tüm şehrin gümrüksüz alan olacağını sanan mütahitler hızla yüksek bina ve site yapma yarışına girmişler. Daha sonra uzunca bir süre konut fazlalığından dolayı şehirde emlak fiyatları çok düşük seyretmiş:)
Mersin hakkında bahsedilmeden geçilmeyecek şeylerden biri de benzersiz yemek kültürü. Mersin yemek denince ilk akla gelen ‘Mersin tantuni‘ oluyor. Mersin hakkında ilginç bilgilerden biri de gerçek Mersinli’lerin o kadar sa tantunisever olmadığıdır. Karmaşık demografik yapısı yemek kültürünü de bir o kadar renkli kılmış. Sabah tüketilmeye başlanan ciğer şişlerden tutun da Lübnan usulü humus, fındık lahmacun, dövme pilavı, tokalak çorbası, batırık, halili balığı, içi bol fıstıklı kerebiç ve hurmalı mamul de Mersin’de ne yenir listesinde yer almalı. Bütün bunların yanı sıra halen geleneksel ailelerde lohusa şerbeti olarak tüketilen Kaynar tam bir şifa içeceği. 40 çeşit baharat ve kuruyemişlerden geleneksel usulde yapılan kaynarı tatmak için Tarsus Kırkkaşık Bedesteni‘ne uğramanız yeterli.
Mersin festivalleriyle de ünlü bir şehir. Mersin Uluslarası Müzik Festivali, Erdemli Milyonfest, Mut Kayısı Festivali, Geleneksel Batırık Şöleni gibi birbirinden renkli festivallere ev sahipliği yapan şehrin benzersiz etkinliklerinden biri de Uluslarası Mersin Narenciye Festivali. Her yıl narenciye hasadından sonra Kasım’ın ikinci yarısında yapılan festival çok renkli ve keyifli geçiyor. Türkiye’den ve dünyadan binlerce kişinin katıldığı festival bu yıl 17-18 Kasım tarihlerinde düzenlendi. 30 dan fazla ülkenin geleneksel halk oyunları gurubu gösteri yaptı. Sergiler, yarışmalar, defileler ve daha bir çok etkinlik yapıldı.
Ama festivalin en renkli yanı sahil yolu boyunca tamamen gerçek narenciyelerle yapılmış dev figürlerdi. Her biri Mersinli kadınların elinden çıkmış bu şahane figürler gerçek meyvelerle yapılmış. Festival boyunca bir çok eğlenceli figürle fotoğraf çektirme şansı bulduk. Ortaya şahane görüntüler çıktı. Festival sonunda da tüm meyveler halka ücretsiz dağıtıldı.
© Copyright 2021. Tüm hakları saklıdır.
Bir cevap yazın